7.07.2013

olumsuz

Salak saçma günler.
Salak saçma saatler.
Keyifsizim.
Ve;
Bu kozmos, keyfimi yerine getirecek tek kişiyi barındırmıyor içinde.

Aynı terane
Hep başka bir günle.

22.01.2013

Frank

Eleştiri ile kinaye ayrı şeylerdir diye bir cümle kurdum bir kaç gün evvel. Eleştiri ve kinayenin apayrı şeyler olduğunu savunduğum için kendimi aptal gibi hissettim bir süre. Düşünmeden söylenilmiş bir cümle, sonrasında düşündürüyorsa; insan mutlaka aptal gibi hissediyor kendini. Eleştiri ile kinayenin herhangi bir ilintisinin olmadığını savunuyor olmam, olayın tamamen suistimal ediliyor olması ile ilgili. İnsanlar doruksal heyecanlar yaşamaktan öte, gerekli olduğu için eleştirirlerdi önceleri. İnsanlar eleştirinin önemini bilirdi. Hem eleştirel yanlara sahip insanlar, hem de sürekli eleştiriliyor olan insanlar oldukça objektif olabiliyordu bana kalırsa. Ne eleştiri yapan insanın böbürlenmelerine şahit olurduk, ne de eleştiri almış insanın alaşağı edildiğine. Hallerinden memnun insanlardık. Çünkü insanlar kinayeli bir üsluba sahip değillerdi henüz. Bir toplulukta dikkat çekmenin en doğru olarak addedilen yollarından biri artık kinayeli eleştirelerdir. Yerli yersiz alaşağı etme eğiliminde olan insanlar, eleştiride bulunup marjinalliğe eriştiğini düşünmekten alıkoyamıyorlar kendilerini. Bu durum; insanların, egosal tavırlar sergilemesini de örtbas edemiyor ne yazıkki. Kabak gibi oluşuveren ego, insanların lakayt biçimde eleştirileri ile ortaya çıkıyor. Özetle şunu diyebiliriz ki; eleştiri ve kinaye ayrı şeyler değildir. Artık birbirinden ayrı varolmayan bu olgu, insanların bencillikleri ile ortaya çıkıyor. Ve buna seyirci kalmamız, bu durumun tekerrür edeceği gerçeğini örtbas etmiyor.

21.12.2012

Mizansen Dergi 4. Sayı



Popülerist kafiye kullanımı gereksiz kelime bileşiminden ibarettir. Kafiye adeta; düşünme yetisini, hoşluğun verdiği hisle değiş tokuş ediyor. Bu yüzden bir amaç güdüyor olduğunu düşünmüyorum ve amaçsız her şey etkisiz kılar insanı diye düşünüyorum. Ehven bir şey varsa o da kafiye ile bezenmiş cümlelerdir bu sebeple. Dünyanın %90'ı bundan hoşnut kalabiliyor ve geriye kalan  azınlık buna karşı koyma çabalarını sürdürüyor zannımca. Bir kaç kelimeyi bir araya getirip, onları puzzle gibi birleştirme telaşına giriyor insanlar. Uyum şartmış gibi. Uyumlu olmak zorundaymış gibi. Oysa uyumlu olmak, oldukça uygunsuz bir durumdur.  Bu saptamada oldukça diretkar olabilirim. Keza kulak tırmalayıcı bir hali var kafiyenin. Eskilerin uyak anlayışından oldukça bağımsız durumda, günümüz kafiye yapısı. Bir kumpas gibi düşünün bunu.  Kafiye algıların yok olmasına sebep doğuran bir şey iken, kumpas dışında kabul edilir hiçbir şey değil bana kalırsa. İnsanlar ajitasyon yüklü olan her şeye ayılıp bayılıyor. Ve bu kafiye ile pekiştiğinde ortaya muazzam bir yanılgı doğuyor. İnsanlar hoşlanma yetisini, düşünme yetisinden daha çok seviyor haldeler. Oldukça güç bir durummuş gibi lanse edilen düşünce, hissiyatla kolayca boy ölçüşebilir halde. Hissiyatlar elbette çok önemlidir. Fakat bunu düşünce olgusundan önce gerçekleştirme isteği hiç düşünceli bir davranış değil. Hissiyatlar gerektiği yerde uygulanası bir şeyken, düşünmenin herhangi bir sınırı yoktur. Ve yaşamımız boyunca bir tek düşünme konusunda özgürken, hissiyatların; düşüncelerin önüne geçmesine izin vermemeliyiz. Ve düşünmenin popülarite hale gelmesi için el ele vermemiz gerektiğini savunurken, bunun dünya üzerinde en büyük devrimin olabileceğini vurgulamadan edemeyeceğim.

Sonuç olarak; kafiye kötü bir şey değildir. Popülerist kafiyeyi iyi bulan bir beyinsiz değilseniz.

http://mizansen.org/

9.12.2012

Mizansen Dergi 3. Sayı

Beyaz örtülü bir masanın soğukluğunu kırabilir atmosfere sahip olmalıyız evvela.
Akabinde bir şeyler atıştırmak istercesine menüye göz atabiliriz, sezdirmeden;
Bir birimizin mimiklerini ezberlemeye çalışırken.
İstediklerimiz eften püftendir, sohbetin güzelleğine oturmayacak cinsten..
Atıştırıyor gibi yaparız pür sohbetimizle.
Şarkımız hep çalacaktır,
Buna müsade etmeseler bile..
Ve mey olmalıyız yüreğimizde çalan şarkı eşliğinde.
Dans eden sözcüklerimiz doğmalı;
Ölmek üzere!
Herşey o soğuk meygede de kalmalı tüm güzelliği ile..
Sonrası belki bir sandal içi
Belki bir gökyüzü mazisi
Belki bir bank keyfi
Ama hepsi; belki...

http://mizansen.org/

2.12.2012

Mizansen Dergi 2. Sayı



Bu makalenin pek umursanacak bir yanı yok ve herhangi bir amacı da yok. Amaçsız birçok şey gibi, ilk değil bu da. Ve siz bundan sonra yayımlayacak olduklarıma da bu gözle bakabilirsiniz. Zira okuyacaklarınız alışılagelmiş, üstün körü bir anlatım. Uzunca bir süre yazacağım. Ve siz her hafta anlamsız sözcüklerimi okurken, size ilk defa hissettireceğim şeylerle karşı karşıya kalmayacaksınız. Size ilkleri yaşatabilmeyi arzu ederdim evet, ama buna lüzum yok diye düşünüyorum. İlk diye bir kavramın varlığından bile bir haber değil artık havsalamız nasılsa. Bu yüzden bu yazıyı okumaya devam etmeniz mantıksız değil. Size bir ilki yaşatamamak ne kadar şaşırtıcı gelir bilemiyorum ama şaşırsanız bile bu yine de bir ilk olmayacak asla. Bu yüzden şaşırtma fonksiyonlarımı da minimal seviyede tutacağım. Ve zaten ilk defa bir yazıya ilişmiyor gözleriniz ve ilk defa duymuyorsunuz bunca 'ilk' kelimesini. Yani belki de bir yazının içinde geçen onlarca ilk kelimesine bile daha önce rast geldiniz. Bunu umursadığımı düşünmeyin lütfen! Ve üzülmeyin; bende umursamıyorken, bir ilki yaşıyor değilim. Bu yüzden itiraf etmeliyim ki; bu yazıyı bir kaç dakikada alelade hazırladım ama şuna tüm kudretinizle inanın; size bunu yüzlerce kez yapacağım. Bu sayede size asla bir ilki yaşatmayacağımı tekrar tekrar kanıtlamış olacağım. Belki bu yazı 'ilk'lere olan özleminizi depreştirecek ve sizi oldukça üzecek, akabinde siz içinizden benim yerime; 'bu ilk defa olmadı' diyeceksiniz. Bu yazıyı okuyup bir kenara çekildiğinizde; ‘daha yapacak çokça ilklerim var’ deyip, kendinizi de avutabilirsiniz. Şimdi anımsamaya çalışın biraz. İlk ne zaman yürümeye, ne zaman konuşmaya başladığınızı. Birçok şeyi küçük yaşlarda yaparken, ilklerinizi nasıl ebeveynlerinize teslim ettiğinizi anımsayın. Sonra koşun ve sorun onlara; ‘benim ilklerim nerede’ diye? Size bakan ve anlamsızca cevapsız kalan o yüzleri ilk defa göreceksiniz belki de. Tek ilkiniz bu olacak şimdilik. Ve siz bu ilki kirletemeyeceksiniz. Kirlenmiş ilkler, kirletilemez. Ve kirli ilkler, ilk olarak görülemez. Sonuç olarak, siz yine bir ilki yaşayamamış olmanın hüznü ile kalacaksınız.
Ben de bu esnada, burada yayımladığım yazımı okuyan ilk çift gözü göremeyeceğim için bir ilkimden daha yoksun kalmanın gizemini yaşayacağım. Oldukça benzer ve eşit şartlar içinde olacağız.
Ve sen dahi emin olamayacaksın, bu yazıya benden sonra ilk kendi gözlerinin bakıp bakmadığına.

28.08.2012

Çırpıntı

Herkes dönem dönem haksızlık ediyor ve hakkını veriyorken bir şeylerin; 'ne ekersen onu biçersin' safsatasını savunuyor olmak çeşitli ajitasyonlardan biridir.


26.08.2012

Siktir edin.

Hepiniz okudunuz değil mi o lanet olası siktir et kitabı.
Kitaptan bir şeyler elde etmek isteseydiniz, o kitabı okumayı siktir ederdiniz.


30.07.2012

Salt

Yalnızlaştıkça, yalnızlığı daha fazla değerli kıldığımı hissediyorum.
Bu durum; diğer olguların değerini, bilumuma indirgiyor olduğu için gerçekleşiyor..

10.07.2012

Önsezi

Peki ya seni görür görmez; yutağın kasılması ile başlayan ve ağlamakla son bulup tıkanan burnum yüzünden alamazsam kokunu?



2.07.2012

:

Ahlaksız olanı ortaya dökmenin ahlaksızlığından dem vurup, aslolan ahlaksızlığı örtbas edemez insan.

12.06.2012

Münferid

Övgü, sevgi sözcükleri ve şaşaalı benimseme biçimleri...
Tüm bu olguların yok olduğu an, paylamanın evresinde bulacaksınız kendinizi.


25.04.2012

:

İnsanlara kendimi kanıtlama derdimin olmadığını kanıtlamaya çalışmak oldukça paradoks bir durum.


19.04.2012

:

Bütün bu kötülüklerin, kargaşanın ortasında; koca bir valizi aşk ile doldurup sürükleyebilirim..


14.02.2012

:

Sigara, is, içi su dolu bardak.
Bu üçü beni hiç bırakmayacak.
Kitap, kalem, içi isminle karalı ajanda.
Ben onları bırakacağım yakında!
Çünkü hak etmiyorlar beni,
Bu en güzel bahanedir değil mi?


4.02.2012

:

Doluca bir nefes çektiğim sigaranın uzayan külünü tablaya silkelerken güçlük çıkartması, bana; senin bu kadar bile diretmediğini anımsattı.!


3.02.2012

Hâlet-i ruhiye'm

Topu topu 8 metre karelik bir odam var benim..
Abajursuz komodinim, soluk benizim.
Üst üste binmiş kitap ve dergilerim..
Bu gece özlüyor haldeyim, sırıl sıklam göz yaşım.
Bu gece ağlamak için diretiyor canım!.

Ağlıyorum...
Yalnızlık hükmediyor bana, eyvallah ediyorum.
Gözyaşlarımla karşılıyorum, gayr-i ihtiyârî gülümseyip merhaba diyorum.
Merhaba...

Gece s/Onsuz ve yalnızlık ilelebet bakiymiş gibi bana sarılı.
Uzun bir müddet gitmeyecek sanki,
Nitekim benliğime sızdı..

Görüp görebileceği en güçsüz kıza sokuldu,
Gözlerinde yaşlara sebep oldu!

Bu gece katrana merhaba..
Bu gece hüzün hakim odamda.!

Bu gece ve gecelerce onsuzum nasıl olsa..
Aldatabilirim onu ''hüznün koynunda''...

2018

2.01.2012

:


Sevmedim hiç;
Güneşin odamda bitmeyip,
Yüzümü buruşturarak uyanamayacağım Kış günlerini..

Buğulu camımdan seyre dalıp,
Kardaki ayak izlerinin senin olabilme ihtimalini..

Çatıda donmuş vaziyette, alenen sarkan
Ve bir türlü düşmeyen buz parçaları içimi kemirir iken;
Zamanın 'z/amansız' geçip gitmesini..

Hiç sevmedim ben,
Sensiz geçirdiğim kar mevsiminde;
Yüzlerine ilişen mutlulukla yokuş aşağı kayıp,
Bağrışan çocuk seslerini..

Hüznüne bürünmüşken;
Boş arazide boncuk gözlü,şekli bozuk,
Sahibinin beresi ile erimeye yüz tutmuş
Karlar efendisinin beni seyretmesini..

Tek bir sözünün dahi geceme aydın olabileceği gerçeğini bilirken,
Gidişinle kışa hakim olan penceremin sessizliğini;
Sevmedim HİÇ!.

Sahi ne zaman tükenecek beynimde mağlup ettiğim,
Yüreğimin esintisi..


20.12.2011

:

Bir sabah, herhangi bir şilebin kamarasında uyanmış olsam dahi, tıpkı odamda uyanır uyanmaz gözümü pencereme iliştirdiğim gibi; kamarada da, lomboza dikerdim gözlerimi..

Ve o gün güneşsiz bir gün ise; her güneşsiz günde pencereden kendimi atmayı düşlediğim gibi, kamaradan güverteye çıkıp, düşlerdim yine kendimi sulara nasıl gömebileceğimi..

Deliyim, deli.

28.11.2011

:

Güçlükle ayakta kalan yüreğime basa basa yol kateden beynim; yazgısını ifşa ediyor..
Yüreğim dirilmemek üzere, oluk oluk kan döküyor..!

19.11.2011

:

Sırrın iki kişi arasında sıkışıp, sırlıktan çıktığını iddia eden bir çok kişi arasında değilim ben mesela.!
Zira herşey iki kişiliktir bu âlem-î harap da!


16.11.2011

:

Atın yularına asılmış, düşman askerleri önünde buldum kendimi.!
Oysa cennet edecektim kendime; bu fâni âlem-i..

:

Ah Zadegan..

Vaktinde bitseydin mevsimime olurdu inan!
Ben sadece siluetiyim;
Akan nehirden yüze yansıyan...